13 Mayıs 2012 Pazar

Bir Anneler Günü Hikayesi...


 
Çalan telefonuna uzanıp baktı ekrana..Offf be anne diye mırıldandı sıkıntıyla..Yoğun bir trafik, acelesi vardı üstelik..Raporlar, toplantılar, bütün o stres içerisinde hiç duygusallık kaldıramayacaktı doğrusu..Yine aynı lafları duyacağından adı gibi emindi çünkü..Meşgule aldı telefonunu. Müsait bir zamanda aramak üzere..

Şirkete geldi hızla. Başladı koşturmaya. Nefes bile almadan bir o toplantıdan bir bu toplantıya..Öğlen yemeğinde fırsat buldu ancak annesini aramaya..

“Efendim anne..Ne oldu yine?” 

Bir şey yoktu, nasıldı, iyimiydi, yoruluyor muydu? 

“İyiyim anne çok yoğunum bak böyle sürekli arıyorsun ama inan çok işim var..”

Bir suskunluk anı..Haklısın dedi annesi, ama sen aramıyorsun hiç..

Evlendiğinden beri böyleydi. Son beş aydır hem evlilik, hem iş hayatının yoğunluğu, ona hiç vakit bırakmıyordu zaten. Bir de böyle duygusal kaprislere hiç gelemeyecekti doğrusu..

“Arayamıyorum çünkü gerçekten çok işim var anne, neyin var hasta mısın bir ihtiyacın mı var. Varsa söyle yapayım ama sürekli böyle arayıp durma, çocuk muyum ben ?. Bak çalışıyorum koşturuyorum ben de”

Hayır, hasta değildi, bir ihtiyacı da yoktu. İllaki hasta olunca mı arardı bir anne evladını..Yada bir ihtiyacı olduğundan mı..

Ses tonu giderek daha öfkeli çıkıyordu, “tamam anne ya uzatma,lütfen biraz anlamaya çalış beni dedi..”

Ben seni anlıyorum evladım dedi kadın, sen beni anlamıyorsun. Ne vakit anne oldun, o zaman anlayacaksın beni sen…

Tamam anne Allah aşkına başlama yine.. Hadi işim var sonra konuşuruz.. 

Peki evladım dedi kadın..Üstelemedi, ısrar etmedi, söylemedi yada söyleyemedi..

Kapattı telefonunu genç kadın. Paldır küldür yedi yemeğini..Sonra tekrar işe koyuldu..

Akşamüzeri..İş çıkışı,yine trafikte iken çaldı telefonu. Yine annesi..Off Allahım offf bu ne böyle diye söylendi..Ama bu defa meşgule almadı. Hırsla açtı telefonu..

Ne var anne, ne var ?

Ama hayır ! bu annesinin sesi değil..Peki ya o siren sesleri. Onlar neyin nesi..Başka bir yabancı ses..Bir adam..Neler oluyor..

Kimsiniz dedi telaşla..

Af edersiniz dedi adam, bu telefonun sahibini tanıyor musunuz?

Evet elbette annem olur dedi yolun sağında uygun bir yere yanaşarak..Kötü bir şey mi var ?

Tamam tahmin ettik zaten dedi yabancı adam, telefonunda “Kızım Benim” diye kayıtlıydınız. En son sizi aramış. Anneniz bir kaza geçirdi, durumu ağır. Hastaneye kaldırıyoruz. Bilgi için aradım sizi.

O koskoca dünya bir arabanın içine kadar küçüldü sanki. Konuşamadı, nefes bile alamadı, öylece donup kaldı kulağındaki telefon ile. Bir an yada belki bir ömür öylece kaldı..Zaman kavramını yitirmişti. Adam telefonun ucundan hastanenin adını söyledi. O an kendine geldi. Evine çok yakındı hastane..Ne işi vardı bu kadının oralarda gündüz vakti..Derin derin nefes aldığını hissetti, nefes alamamaktan korkarcasına. Kocasını aradı ilk iş. Annem dedi..Annem kaza geçirmiş. Hastaneye gidiyorum ben..

Bazen bir şehir,baştan başa koca bir ülke olur..Öyle anlar vardır ki, birkaç saniye birkaç yıl gibi geçer. Hastaneye giden yol, onun için koca bir ömür olmuştu sanki. İçinden şiddetli bir volkan yükselip gözlerinde patladı. Hayır dedi kendi kendine..Lütfen Allahım dedi ona bir şey olmasın lütfen..Bütün sabahı gözlerinin önüne getirdi, Hatırlamak bile istemiyordu. Nasıl tartışmıştı, nasıl kırmış incitmişti. Gaza biraz daha bastı. Yetişmeliydi, başka bir şey düşünemiyordu bile..

Hastaneden içeri koştu. Kocası çoktan gelmiş yoğun bakımın önündeydi bile..Doktorlara koştu, hemşirelere yalvardı. Bir tek güzel haber için. Ama hayır, durumu ağırdı annesinin. Acilen ameliyata almışlardı. Bekleyeceklerdi..
Üç koca gün sürdü o bekleyiş..Genç kadın bir dakika bile ayrılmadı annesinin ameliyat sonrası alındığı odanın kapısından. Düşündü her saniyeyi dakikaya, dakikaları saatlere dönüştürerek..

Hangi ara unuttum ben seni anne..Hangi ara bu kadar çirkinleşti kalbim. Sen beni hiç unutmamışken üstelik..Cicili bicili elbiselerle süslemeyi, saçlarımı taramayı hiç ihmal etmedin. Kırılan oyuncak bebeğimi tamir ettin çocukluğumda..Ve tamir ediyordun aşktan kırılan kalbimi bir genç kız olduğumda..Sen ellerimden tutup götürdün beni ilk okula. Ve okul hayatım boyunca hep oldun yanımda. Büyüdüm, aşık oldum, ağladım senin omzunda, hem mutluluğumda hem hayal kırıklıklarımda. Arkadaş oldun sen bana. Neyim varsa dinledin sabırla..Üniversiteyi kazandım, Her gece ben ders çalışırken sen çay demledin, kurabiye eşliğinde bana..Ve gururla seyrettin beni üniversiteden mezun olduğumda. Her iyi günümde, her kötü günümde sen vardın yanımda. Evlendim, ellerinle teslim ettin kocama. Ve söz aldın kendisinden beni çok mutlu edeceğine dair ömür boyunca..

Ama ben ! Seni birkaç dakika dinleyemedim mi anne. İçinde bana söyleyecek neler kaldı senin..

Üç koca gün sonunda, son nefesini verdi yaşlı kadın o yoğun bakım odasında. Genç kadın yitik, bitik ve eksik öylece kalakaldı odanın kapısında..Boğazında düğüm düğüm her bir kelime, gözlerinde her bir damla yaş ile. Bir daha hiç söylenemeyecek sözlerin, dilenemeyecek özürlerin ağırlığı altında..Annesinin cansız bedenine sarılıp dakikalarca ağladı içindeki tarifsiz boşlukla, ellerini, yüzünü öptü okşadı içindeki geç kalınmışlık acısıyla..Ve en önemlisi, son telefon konuşmalarında annesinin söyleyemediklerinin merakıyla..

Kocasının kolunda perişan halde eve döndüğünde apartmanın kapıcısı karşıladı onları kapıda. Elinde genç kadına çok tanıdık gelen cam saklama kabı ile..Annesi, onu aradığı gün gelmişti yaşadığı apartmana, ve bırakmıştı içinde zeytinyaglı yaprak sarması dolu kabı kapıcıya..

Başınız sağolsun, kazadan biraz önce rahmetli buraya uğrayıp  bunu bıraktıydı dedi kapıcı üzüntü ile saygı arasında bir ses tonuyla. Bir de küçük zarf bıraktıydı size ama..

Zarfı açtı genç kadın. Annesinin o yumuk ellerinden kendisine yazılmış, belki de telefonda söylenememiş son sözler..

Biliyorum kızıyorsun bana, ama inan çok iyi anlayacaksın beni anne olunca…Uzun zamandır doğru dürüst yemek yemediğini biliyorum kızım. Yaprak sarmasını da ne kadar sevdiğini bilirim. Vaktin yoktur bunlarla uğraşmaya diye, bolca sardım sana. Koyarsın dolaba, canınız istediği an yersiniz hiç olmazsa. Sabah seni de bunun için aramıştım aslında. Ama işlerin yoğun, fırsatın olmadı konuşmaya.. Ben de sana sürpriz olsun diye bıraktım kapıcınıza..Bilirim seversin süprizleri her ne olursa.. 

 Genç kadın ömrü boyunca bir daha asla yaprak sarması yemedi…

Her anne yüreklidir, karşılık beklemeden sever, fedakardır, kalbi dünyayı içine alacak kadar büyüktür, emek verir, sevgi verir, mutluluk verir, hesapsızca sever ve asla vazgeçmez. 

Şefkatin, fedakarlığın,mutluluğun, karşılıksız sevginin, emeğin en güzel tarifidir anne..Cennet’in anahtarı makamına ulaşmış bir kutsallıktır annelik zira.

Anne olmuş yada olmamış, yüreğinde o hissi taşıyan bütün kadınlarımızın ve elbetteki Canım Annemin ANNELER GÜNÜ kutlu olsun. 

Şimdi lütfen, her ne yapıyorsanız bırakın ve eğer yanınızda değilse,annenizi arayıp onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin..Yanınızda ise sımsıkı sarılın ve bir öpücük kondurun yanaklarına sevgiyle..Ve bunu sadece bugün değil, her gün yapmaya çalışın..Hala bu şansınız varken..


Siyah İnci’den sevgiyle..




2 Mayıs 2012 Çarşamba

Sosyal Medyanın Sosyalleştiremedikleri..

Bir yanda adeta ışık hızıyla büyüyen bir internet ve sanal sosyallik, diğer tarafta gerçek hayatın asosyalliğinin intikamını hiç görmediği tanımadığı insanlardan alma telaşı.

Sosyal medyada tanımadığımız, bilmediğimiz milyonlarca insan var. Bu insanların her biri de ayrı çeşit. Kim ile ne kadar muhatap olunmalı, kim ciddiye alınmalı, kim yok sayılmalı.

Mesela gerçekte iki lafı bir araya getiremeyenler orada bilge kesilirler birden, bilgisayarın başında saatlerce oturup dış dünyaya kendini kapatmış, işi gücü sadece kafa patlatıp iki güzel cümle bulayım da popüler olayım tarzındaki insanlardır bunlar. Karşınıza alsanız konuşmaya kalksanız, iki lafı bir araya getiremezler. Ama ekran ve klavye ellerine geçti mi, en derin sözleri de yazmayı becerirler bu sanal bilgeler.

Bir diğer çeşidimiz, hayatında bir sayfa kitap okumamış, ne sinema, ne tiyatro yüzü görmemiş ama lafa geldi mi cümle âleme kültür dersleri verecek sanal kültür abidelerimiz. Bu tipler, gündem konularında yorum yapmaya bayılırlar, hadlerini de hiç bilmezler. Kendilerine de fazlasıyla özgüvenleri vardır, ama aslında yaptıkları cahil cesaretinden başka bir şey değildir. Anlamadan bilmeden her lafı etmeye hak görürler kendilerinde. Hatta kimi zaman alanında ustalık derecesine gelmiş bir sanatçıya dil uzatırlar, kimi zaman okumadıkları kitabı, seyretmedikleri filmi yuvarlak laflarla eleştirir, görüş bildirirler ama aslında neyin ne olduğunu bilmezler, zira onların işi bunları anlamaya çalışmak değil, dikkat çekmek için birkaç sivri cümle kurmaktır, hepsi o.

Diğer bir çeşidimiz ucuz şöhret peşindeki emek hırsızları..Oradan buradan buldukları güzel sözleri, bloglardan çaldıkları yazıları kendi sitelerinde paylaşıp, bu sayede prim yapma heveslisi tembel saygı fukaraları..

Başka bir çeşidimiz ise, aslında çok kibar görünen küfürbazlar. Bu tipler önce çok seviyeli, saygılı konuşurlar, kitaplardan, müzikten söz açarlar, etkileyici sözler etmeye bayılırlar, insanların kafasında kültürlü, saygı değer bir imaj oluştururlar, ama sıkıya geldi mi ağızlarını bozmaktan çekinmezler. Böylelikle hayatınızda duymadığınız küfürleri de duymuş olursunuz sayelerinde.

Sanal çapkınlar da var elbette. Genellikle gözlerine birini kestirir ve onu etkilemek için ellerinden geleni yaparlar, kabul görmediklerinde sanal küfürbazlara dönüşürler, kabul gördüklerinde ise birkaç gün sanal bilge imiş gibi takılır, sonra başka birini gözlerine kestirirler. Genellikle gerçek hayatlarında bir kızla konuşmayı beceremeyen, elleri birbirine dolaşan, yüzleri kızaran tiplerdir. Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannederler, sanal dünyanın kralı onlardır, ama kazara kendilerinden daha zeki ve kültürlü birine rastlayıpta duvara çarptıklarını anlayınca bütün öfkelerini dillerine dökmekten çekinmezler.

Sürekli komik paylaşımlar yapan ve komik olduğunu zannedenlere ne demeli. Büyük çoğunluğu aslında hiç komik tipler değillerdir. Özellikle yaptıkları esprilerin sonuna illaki bir küfür eklerler ve bunun daha da komik olduğunu zannederler. Oysaki seviyeyi ne kadar düşerse bir o kadar da sevimsizleşirler, bunu göz ardı ederler.

Bir de cool takılan cinslerimiz var. Bunlar ise gerçek yaşantılarında çok ezik tiplerdir aslında. Kimseyle konuşmaya cesaretleri yoktur, sanal dünyada ise çok nadiren birkaç kelam ederler, onun dışında kimseye cevap vermezler, laf atmazlar. Özgüveni gelişmiş, öyle herkesle muhatap olmayan biri olduğunu sanırsınız ama durum tam tersi de olabilir.

Ya ünlü ünsüz demeden, her önüne gelene, her türlü çizgiyi aşarak samimiyet gösterisi yapanlar... Özellikle ünlü insanlarla konuşmalarında sanki kırk yıllık dostuymuş gibi hitap ederler, senli benli olurlar, sürekli isteklerde bulunurlar, sanki mümkünmüş gibi her söylediklerine cevap verilmesini beklerler, bozulurlar, üzülürler bunu da ısrarla belirtirler. Fazlasıyla can sıkıcı tiplerdir ve çoğunlukla engellenirler.

Bir de kendi hayatının başarısızlığının öfkesini, sanaldaki insanlara yüklemeye çalışanlar var. Bu tipler genellikle hayatında bir baltaya sap olamamıştır, ama başkalarında ararlar hep suçu. Sürekli hüzünlü, depresif ve melankoliktirler. Sanki dünyada aslında çok önemli yere sahip olacaklarmışta, fırsat ellerine geçmemiş gibi davranırlar. Bunalım takılırlar ve insanı da bunaltırlar.

Edepsizler de var elbette. Her önüne gelene saldırmayı, eleştirmeyi, her lafı söyleme hakkını kendinde görmeyi ve en kötüsü bunu huy edinmiş olanlar var. Bu insanların gerçekte çok negatif enerjili, sevgiden saygıdan bihaber insanlar olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle ciddiye alınmamalı. Eleştiri elbette olmalı ama insanların kişiliklerine, özgürlüklerine saygılı olmayı da asla unutmamalı.

Bütün bunların yanı sıra, sosyal medyayı içtenlikle paylaşım yapmak, çeşitli sosyal faaliyete katılmak ve insanları bilinçlendirmek için kullanan çok nadir bir kesim de var. Bu insanlar saçma sapan konulardan konuşmazlar, hayatlarının 24 saatini paylaşmazlar, uyandım, giyiniyorum, yok çarşıdan patates aldım, akşam yemeğinde fasulye yedim gibi kimsenin hayatında bir fark yaratmayacak cümleler kurmazlar doğal olarak. Zaten tek işleri sabahtan akşama kadar sosyal medyayı kullanmak değildir. Elbette kullanırlar ancak daha ziyade anlık içten gelen paylaşımlardır onlarınki, aklı başında insanlardır, her konuya atlamazlar, her durumda yorum yapma gereği hissetmezler, bilmedikleri konularda ahkâm kesmezler, kavga gürültüye karışmazlar, insanlara faydalı görüşler, paylaşımlar yaparlar ve elbette ki yukarıda bahsettiğimiz kesimlerden çok farklı bir yere sahiptirler.

Şimdilik benim aklıma gelenler bunlar. Elbette ki pek çok çeşit kullanıcı vardır. Sosyal medya hepimizin artık sıklıkla kullandığı bir ortam. Önemli olan bu ortamı en doğru, en kaliteli şekilde kullanıp faydalı hale getirmek. Gerçek dünyamız ile sanal ortamı çok net ve kesin olarak ayırabilmek. Hepimizin kalitemize, seviyemize uygun  dostluklar kurabilmesi dileğiyle.


Siyah İnci’den sevgiyle.

www.twitter.com/blackpearl42