Küçük ve masum kedimizin ölümüne
sebep olan havuzun başından kalktım. Gözlerimde hüzün, dudaklarımda gülümseme
vardı. Başımı sola çevirince yüzüme iyice yayıldı gülümsemem. Oradaydılar işte.
Sıralanmış beni bekliyorlardı bütün renkleri ve hüzünleriyle..Sakız
çiçekleri..Çocukluğumun en renkli ve eğlenceli kısımlarından bir tanesi..Ve elbette
ki içinde saklı yine yaramaz çocukluğumun masum bir hikâyesi…
Çocuktuk bir zamanlar,
hayatımızın tek derdi sabahları kahvaltıda içmek zorunda olduğumuz süttü..Yâda
üstümüz başımız toz toprak içinde eve geldiğimizde annemizden işiteceğimiz azar
korkusu. Koşardık, oynardık ve hiç yorulmazdık. Oysa şimdilerde öylemi..Hayat
çok daha kolaylaştı ama biz daha çabuk yorulmaya başladık..
Evin kapısından girdiğiniz zaman
tam karşıda sizi mutfak binası karşılar..Binanın duvarının önünde sıralanmış
halde sakız çiçekleri vardır. Boy boy, renk renk…Kerpiç duvarın eğri büğrü
sıvasının çirkinliğini örtmek istercesine, dal dal, yaprak yaprak uzamışlardır
ekili oldukları tenekelerin içinden..Eskiden böyle süslü saksılar, rengârenk
saksılar ne gezer. Nerede bir teneke kutu buldunuz, o olurdu sizin saksınız. Yeter
ki çiçek dikmek olsun amacınız..Beyazı, pembesi, moru..Kocaman kocaman
çiçekleri vardır sakız bitkisinin. Biraz ilerisinde,ağaçların arasından yukarı
tırmanan ve kendilerine biraz haşmetle, biraz gururla bakan hanımeline inat
eder gibi, nasıl da güzel açarlardı. Elbette ki bizim için işin en eğlenceli ve
aslında bizi ilgilendiren kısmı, çiçeklerin sulanması kısmıydı..Sabah erkenden
kahvaltıyı ettikten sonra bahçeye koşar, hortumu havuzun çeşmesine takıp
elimize aldıktan sonra, saatlerce bırakmaz, sadece çiçekleri sulamakla kalmaz,
bahçenin taşlarını da güzelce ıslatır, üzerlerindeki boşluk ve çukurlarda
biriken suların üzerinde zıplardık. Hele yaz günlerinde buz gibi su ile ıslanan
ayaklarımız, içimizde hastalık kaygısı taşımadığımız için ve bunun farkında
olmadığımız için daha bir keyiflendirirdi bizi. Çiçekleri sular, elimize
süpürgeyi alır, taşların üzerinde biriken suları güzelce süpürürdük. Bahçenin
ekilmiş kısmından mis gibi toprak kokusu yükselmeye başlar, her yer tertemiz
olur ve biz güzel bir iş yapmış olmanın huzuru ve yorgunluğu ile öğlen uykumuz
için eve girerdik..Elbette ki üstümüz başımız ıslanmış olurdu, ama bu küçük
kaygılar bizim için büyük korkulara gebeydi her zaman.
Yine böyle bir sabah bahçeye
çıktık kardeşimle. Hava sıcak mı sıcak..Bahçede bir yaprak bile kımıldamayacak
kadar üstelik..Hortumu aldık, suyu açtık, önce hanım elini suladık. Hanım eli
çok kıymetliydi annem için, o yüzden önce onu sular, o çiçeğe çok iyi bakar ve
yapacağımız işe önce onu ortak ederdik ki, annem güzel bir iş yaptığımızı
düşünerek, bizi rahat bıraksın ve suyla bol bol oynayalım..
Hanımelini suladıktan sonra
sakızların yanına koştuk. Tam on bir teneke vardı duvarın dibinde. Elimle
toprağını yokladım..Eh pek kuru sayılmazlardı ama yinede su vermeliydik
elbette..Kardeşim daha dün suladığımızı, çok kurumadıklarını, su vermeye gerek olmadığını
söyledi. Ben ise tam tersini savundum, yaprakları solmuş gibiydi, birkaç
tomurcuk hala açmamıştı. Bolca su verirsek hepsi yarına kadar açardı. Annem de
çok sevinirdi.
Ve elimde hortum suladım,
suladım, suladım…Saksılardan sular taştı, topraklar taştı. Kardeşim yeter annem
kızacak diyerek yüzünü buruşturmaya başladığında bile suladım. Niye o kadar su
verme ihtiyacı hissetmiştim bugün düşündüğüm zaman hala hatırlamıyorum. Hava mı
çok sıcaktı, ben mi çok susamıştım da, konuşamayan çiçeklerin de çok susadığını
düşünmüştüm bilmiyorum.En sonunda kardeşim korkudan açılmış gözleriyle elimden
hortumu kaptı ve havuza doğru koşarak çeşmeyi kapattı. Merak etme dedim, getir
hortumu, korkma bir şey olmaz, bak saksıların dibi delik zaten, sular akıp
gidiyor. Kardeşim, saksıların altından toprakla beraber bulanmış halde akan
sulara baktı. Getir hadi hortumu, yıkayalım yoksa çamurlu çamurlu kuruyacaklar
dedim. Tekrar getirdi hortumu, bahçeyi güzelce yıkadık ve öğlen güneşinin
sıcağı bedenlerimize vurmaya başlayınca içeri girdik.
Burada kaldı mı..Elbette kalmadı.
Üç güne kalmadan dipten yaprakları sararmaya başladı çiçeklerin. Kiminin
çiçeklerinin yaprakları kurudu düştü. Annem neler olduğunu anlamamıştı,
kardeşimin suçlayan bakışları arasında 7 tane çiçeğimiz çürüdü. Yaprakları
döküldü. Ben ise çiçeklerin yanına bile yaklaşamıyordum.Sanki yanlarına gitsem,
dile gelecekler ve onlara yaptığım kötülüğü yüzüme vuracaklardı. Oysa hiç kötü
niyetim yoktu. Ve hatta biraz da sinirlenmiştim onlara..Biz çok susayınca kana
kana su içiyorduk. Arka arkaya su içiyorduk ama hastalanmak bir yana, sıcak
havalarda çok ta iyi oluyordu. Demek ki kediler gibi çiçekler de suyu
sevmiyorlardı. Kedimizi suyun altına sokmuş,mis gibi yıkamıştık ama o ölmüştü.
Şimdi çiçeklerimiz de ölmüş sayılırdı. Üstelik bütün yapraklarını bile
sulamıştım. Islanmadık yerleri kalmamıştı. Ben onları serinletmek isterken
onlar küsüp yaprak döküyorlardı. Bir daha hiç yanlarına yaklaşmadım, uzaktan
seyrettim ve çiçek sulama maceram da böylelikle sona erdi.
Yıllar sonra, bahçemde yine sakız
çiçekleri büyüttüm. Ama büyük bir hassasiyetle ve çocukluğumun suçunu kapatmak
istercesine diğer çiçeklerime nazaran daha büyük bir sevgiyle..
Zira öğrenmiştim ki, bir damla
suyun vereceği hayat, birkaç damla ile ölüme dönüşebilirmiş..
Ve su bile olsa..Her şeyin
fazlası ve aşırısı zararlıymış..
Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42