12 Temmuz 2012 Perşembe

Masumiyete Yolculuk ~ 1~


 
Ahşap kapının ipini çektim yavaşça..Süzüldüm çocukluğumun içine..Ne kadar da küçükmüş bu bahçe..Oysaki bir uçtan diğer ucuna koşmakla bitiremezdik kardeşimle. Şimdi iki adımlık yer olmuş. Bahçe küçülmemiş aslında, ben çok büyümüşüm sanırım farkına varmasam da..

Bahçeye adım attığım anda, beni o koskocaman hanımelinden yayılan mis gibi koku karşıladı. Ayağımın altında kocaman ve yamuk yumuk taşlar, ezik, yorgun, yıpranmış..Sağ tarafımda ahırın kerpiç duvarına kadar ekili domates, biber, salatalıklar..Ahırın küçük ve korkunç penceresine baktım bir kez daha..Ne kadar korkardık oraya geçmekten. Zaten geçemezcikte çoğu zaman..Geçsek boyumuz yetişmezdi..O sisli,puslu, içeriyi göstermeyen ve üzerinde birbirine geçmiş demirlerin altında korunaklı cam, neşeyle oynadığımız çocuk oyunlarının arasında bir korku filminden fırlamışçasına bakıp dururdu bize heybetle..O camın arkasında ne olduğunu bilir, ama yanaşamaz, yanaşsak tırmanamaz, tırmansak bakamazdık, öylece gizli bir sır perdesi gibi dururdu orada..Yine oradaydı, ama bu sefer benim boyumda büyümüştü, cesaretim de..Gülümseyerek yaklaştım beni ona götüren dar taşların üzerinde dikkatle yürüyerek..Bir zamanlar zıplayarak ulaşmaya çalıştığım pencereden içeri bakmak için şimdi eğilmek zorundaydım. Yine puslu, sisli ve karanlık…Hayır aslında karanlık değildi artık. Yıkılan ahırın duvarından yansıyan güneş, toz ve kirden üzerinde adeta ince bir tabaka olmuş camı aydınlatıyordu, ama yine bir şey yoktu gördüğüm..

Usulca geçtim tekrar bahçenin soğuk taşlarının üzerine..Gülümseyerek üç adım attım ve küçük dikdörtgen beton havuza ulaştım. Topu topu bir metreye elli cm. küçücük havuzun ne büyük oyunlar ve kahkahalar sakladığını bir ben bilirdim elbette. Bahçenin içinden gelip havuzun içine uzanan demir borunun ucundaki musluğu açtım..Önce homurdandı bana, hiç değişmemiş..Sonra adeta ona elimi sürmediğim uzun yılların öfkesiyle birden fışkırdı sular içinden. Bir an irkildim sonra yine gülümsedim. Eskiden bir karış genişliğindeki kenarına oturur, deliğini tıkar, içini buz gibi suyla doldurur, yaz günlerinde ayaklarımızı o suyun içine sokardık. Belki yarım metre idi derinliği, şimdi ise kenarına oturmam bile mümkün değildi, oysa oturabilsem, suyla değil, gözyaşlarımla bile doldurabilirdim çocukluğumun kahkahalarla dolan havuzunu aslında..Ve tam bunları düşündüğüm sırada geldi o minik kedi aklıma.. Kardeşimle beraber işlediğimiz çocukluğumun en büyük günahı da o aslında..Hemen kapının önünde buluvermiştik onu..Tozun toprağın içine bulanmış mini minnacık bir yavru..Nasıl sevinmiştik kardeşimle..Hemen bahçeye aldık ve henüz yeni yeni ayaklanmış, gözlerini açmış küçük kedicik ile oynamaya başladık. Lakin bir sorun vardı. Çok kirliydi kediciğimiz, oysa ne tembih etmişti anneciğimiz. Mikrop olabilirdi,hastalık bulaşabilirdi. Ne yapmalıydık peki..O anda aklımıza güzel bir fikir geldi..Ne güne duruyordu havuzumuzun çeşmesi..Güzelce sabunlayıp yıkayabilirdik kedimizi. Hemen küçücük ellerimin arasına aldım kediciği ve girdim havuzun içine. Kardeşim koşarak sabun almaya gitti. Ben çoktan havuzun deliğini tıkamış ve başlamıştım bile suyu doldurmaya..Kardeşim gelince güzelce sabunladık ellerimizin arasında cılız bir sesle miyavlayan ve kaçmaya çalışan yavrucağı..Sonrada çeşmenin altında bir güzel yıkadık..Ah ne kadar mutluyduk, ne kadar neşeliydik ve ne kadar çocuktuk aslında ne yaptığımızı bilemeyecek kadar..Buz gibi suyun altında neye uğradığını şaşıran minik kedicik tir tir titriyordu. İçerideki lavabonun başından sessizce aşırdığımız havlu ile bir güzel kuruladık. Ama nafile. Hala titriyordu kedicik..Neler oluyordu böyle..Bizde yıkanıyorduk ama hiç böyle ciyak ciyak bağırıp, tir tir titremiyorduk. Bir anda iç bahçenin kapısından giriveren teyzem, önce küçük bir şaşkınlık anı yaşadı, sonra söylenerek telaşla bana doğru yürüyerek minik kediyi kucağımdan aldı. Biz ayaklarımız havuzun sabunla bulanmış sularının içinde, üstümüz başımız sırılsıklam, gözlerimizde hüzünle karışık bir neşe ile teyzeme baktık sadece..

İki gün boyunca sarhoş gibi gezen küçük kedi, ikinci günün akşamına doğru öldü..Kardeşimle birlikte başında saatlerce oturup ağladık. Biz kötü bir şey yapmıştık, ama kötü bir şey olduğunu bilmeden..Çocukluğumuzun masumiyetinin tam ortasına öylesine kocaman bir delik açmıştı ki bu kaybediş, yıllar sonra, kocaman bir kadın olduktan sonra bile, ne zaman sokakta minik bir kedi yavrusu görsem, yüreğimin çok derininde, bir sızlama duydum o güne dair..

Çocuktuk, masumduk, bizim bahçemiz, bizim havuzumuz, bizim dünyamızdı orası..Ne çok şey yaşanmıştı ve ne çok şey vardı anlatılacak..

Ahşap kapının ipini çektim yavaşça..Süzüldüm çocukluğumun içine..Hepsi bu kadar mı..Kesinlikle hayır..

Devamı var..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder