27 Temmuz 2012 Cuma

Masumiyete Yolculuk ~2~

 
Küçük ve masum kedimizin ölümüne sebep olan havuzun başından kalktım. Gözlerimde hüzün, dudaklarımda gülümseme vardı. Başımı sola çevirince yüzüme iyice yayıldı gülümsemem. Oradaydılar işte. Sıralanmış beni bekliyorlardı bütün renkleri ve hüzünleriyle..Sakız çiçekleri..Çocukluğumun en renkli ve eğlenceli kısımlarından bir tanesi..Ve elbette ki içinde saklı yine yaramaz çocukluğumun masum bir hikâyesi…

Çocuktuk bir zamanlar, hayatımızın tek derdi sabahları kahvaltıda içmek zorunda olduğumuz süttü..Yâda üstümüz başımız toz toprak içinde eve geldiğimizde annemizden işiteceğimiz azar korkusu. Koşardık, oynardık ve hiç yorulmazdık. Oysa şimdilerde öylemi..Hayat çok daha kolaylaştı ama biz daha çabuk yorulmaya başladık..

Evin kapısından girdiğiniz zaman tam karşıda sizi mutfak binası karşılar..Binanın duvarının önünde sıralanmış halde sakız çiçekleri vardır. Boy boy, renk renk…Kerpiç duvarın eğri büğrü sıvasının çirkinliğini örtmek istercesine, dal dal, yaprak yaprak uzamışlardır ekili oldukları tenekelerin içinden..Eskiden böyle süslü saksılar, rengârenk saksılar ne gezer. Nerede bir teneke kutu buldunuz, o olurdu sizin saksınız. Yeter ki çiçek dikmek olsun amacınız..Beyazı, pembesi, moru..Kocaman kocaman çiçekleri vardır sakız bitkisinin. Biraz ilerisinde,ağaçların arasından yukarı tırmanan ve kendilerine biraz haşmetle, biraz gururla bakan hanımeline inat eder gibi, nasıl da güzel açarlardı. Elbette ki bizim için işin en eğlenceli ve aslında bizi ilgilendiren kısmı, çiçeklerin sulanması kısmıydı..Sabah erkenden kahvaltıyı ettikten sonra bahçeye koşar, hortumu havuzun çeşmesine takıp elimize aldıktan sonra, saatlerce bırakmaz, sadece çiçekleri sulamakla kalmaz, bahçenin taşlarını da güzelce ıslatır, üzerlerindeki boşluk ve çukurlarda biriken suların üzerinde zıplardık. Hele yaz günlerinde buz gibi su ile ıslanan ayaklarımız, içimizde hastalık kaygısı taşımadığımız için ve bunun farkında olmadığımız için daha bir keyiflendirirdi bizi. Çiçekleri sular, elimize süpürgeyi alır, taşların üzerinde biriken suları güzelce süpürürdük. Bahçenin ekilmiş kısmından mis gibi toprak kokusu yükselmeye başlar, her yer tertemiz olur ve biz güzel bir iş yapmış olmanın huzuru ve yorgunluğu ile öğlen uykumuz için eve girerdik..Elbette ki üstümüz başımız ıslanmış olurdu, ama bu küçük kaygılar bizim için büyük korkulara gebeydi her zaman. 

Yine böyle bir sabah bahçeye çıktık kardeşimle. Hava sıcak mı sıcak..Bahçede bir yaprak bile kımıldamayacak kadar üstelik..Hortumu aldık, suyu açtık, önce hanım elini suladık. Hanım eli çok kıymetliydi annem için, o yüzden önce onu sular, o çiçeğe çok iyi bakar ve yapacağımız işe önce onu ortak ederdik ki, annem güzel bir iş yaptığımızı düşünerek, bizi rahat bıraksın ve suyla bol bol oynayalım..

Hanımelini suladıktan sonra sakızların yanına koştuk. Tam on bir teneke vardı duvarın dibinde. Elimle toprağını yokladım..Eh pek kuru sayılmazlardı ama yinede su vermeliydik elbette..Kardeşim daha dün suladığımızı, çok kurumadıklarını, su vermeye gerek olmadığını söyledi. Ben ise tam tersini savundum, yaprakları solmuş gibiydi, birkaç tomurcuk hala açmamıştı. Bolca su verirsek hepsi yarına kadar açardı. Annem de çok sevinirdi.

Ve elimde hortum suladım, suladım, suladım…Saksılardan sular taştı, topraklar taştı. Kardeşim yeter annem kızacak diyerek yüzünü buruşturmaya başladığında bile suladım. Niye o kadar su verme ihtiyacı hissetmiştim bugün düşündüğüm zaman hala hatırlamıyorum. Hava mı çok sıcaktı, ben mi çok susamıştım da, konuşamayan çiçeklerin de çok susadığını düşünmüştüm bilmiyorum.En sonunda kardeşim korkudan açılmış gözleriyle elimden hortumu kaptı ve havuza doğru koşarak çeşmeyi kapattı. Merak etme dedim, getir hortumu, korkma bir şey olmaz, bak saksıların dibi delik zaten, sular akıp gidiyor. Kardeşim, saksıların altından toprakla beraber bulanmış halde akan sulara baktı. Getir hadi hortumu, yıkayalım yoksa çamurlu çamurlu kuruyacaklar dedim. Tekrar getirdi hortumu, bahçeyi güzelce yıkadık ve öğlen güneşinin sıcağı bedenlerimize vurmaya başlayınca içeri girdik.

Burada kaldı mı..Elbette kalmadı. Üç güne kalmadan dipten yaprakları sararmaya başladı çiçeklerin. Kiminin çiçeklerinin yaprakları kurudu düştü. Annem neler olduğunu anlamamıştı, kardeşimin suçlayan bakışları arasında 7 tane çiçeğimiz çürüdü. Yaprakları döküldü. Ben ise çiçeklerin yanına bile yaklaşamıyordum.Sanki yanlarına gitsem, dile gelecekler ve onlara yaptığım kötülüğü yüzüme vuracaklardı. Oysa hiç kötü niyetim yoktu. Ve hatta biraz da sinirlenmiştim onlara..Biz çok susayınca kana kana su içiyorduk. Arka arkaya su içiyorduk ama hastalanmak bir yana, sıcak havalarda çok ta iyi oluyordu. Demek ki kediler gibi çiçekler de suyu sevmiyorlardı. Kedimizi suyun altına sokmuş,mis gibi yıkamıştık ama o ölmüştü. Şimdi çiçeklerimiz de ölmüş sayılırdı. Üstelik bütün yapraklarını bile sulamıştım. Islanmadık yerleri kalmamıştı. Ben onları serinletmek isterken onlar küsüp yaprak döküyorlardı. Bir daha hiç yanlarına yaklaşmadım, uzaktan seyrettim ve çiçek sulama maceram da böylelikle sona erdi.

Yıllar sonra, bahçemde yine sakız çiçekleri büyüttüm. Ama büyük bir hassasiyetle ve çocukluğumun suçunu kapatmak istercesine diğer çiçeklerime nazaran daha büyük bir sevgiyle..

Zira öğrenmiştim ki, bir damla suyun vereceği hayat, birkaç damla ile ölüme dönüşebilirmiş..

Ve su bile olsa..Her şeyin fazlası ve aşırısı zararlıymış..


 Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder